Find Property:

Mustafa Özbağ resmi sitesidir.

14 MAYIS 2023 SEÇİMLERİ HAKKINDA

SORU: “Oy kullanırken CHP, HDP vs. ortaklığına oy kullanmayacağız. Lâkin mevcut partiye de özellikle size, dergâhımıza uyguladıkları zulüm sebebiyle oy vermeyi de içimize sindiremiyoruz” şeklinde düşünen kardeşlerimiz var. Bir dervişin doğru duruşu devletin bekâsı için yapılanları yok saymak mı, yoksa alternatif adaylara mı yönelmek olmalı?

CEVAP: Arkadaşlar, kardeşler, ben ömrüm boyunca İslâm’dan önce vatan-millet deyip yola çıktım. Benim ülkücülükle tanışmam 13-14 yaşındaydı. Sonra ihtilâl; 12 Eylül İhtilâli ve orada biz dersimizi tamamladık. 12 Eylül İhtilâlinden bir müddet sonra oradaki bütün arkadaşlara söyledim. Benim aktif siyasî hayatım bitti. Bundan sonra bu konuda herhangi bir çalışma yapmayacağım dedim. ben o gündür bugündür aktif siyasî bir hayatın içinde değilim. Partisel anlamda.. Yoksa ben yine vatanımı milletimi seven, bu konuda doğru hareketleri alkışlayan, yanlışlıklara karşıda mücâdele eden bir kimseyim. Değişen bir şey olmadı. Din ile tanıştım. Din ile tanıştıktan sonra dinî inancımı felsefemi, Kur’ân, Sünnet, imâmların ictihâdı dâiresinde tuttum. İmâmların ictihadında dört mezhepte bulamazsam döndüm, Hadis-i Şeriflere baktım. Dinî inancımı ve hareket tarzımı bunun üzerine kurdum. Hemen akabinde çok zaman geçmeden, muhakkak benim bir üstada bir mürşide intisap etmem gerektiğine hükmettim kendi üzerimde. Cenâb-ı Hak Nevşehirli Abdullah Gürbüz Efendi‘yi nasip etti. Ben Nevşehirli Abdullah Grübüz Efendi‘ ye intisap ettim ve O’na intisap ettikten sonrada benim dinî duruşum; Kur’ân, Sünnet, imâmların ictihâdı ve Üstadımın sözleri oldu. Sûfîlikle hemhâl olurken; sûfî doktrini olarak, sûfî felsefesi olarak ben ilk sûfîlerin yolunu seçtim. Çünkü okuduğum kitap «Onların Alemi» kitabıydı. Okuduğum kitap «Mesnevî»ydi. Okuduğum kitap Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri‘nin «Sohbetler»iydi. Benim sûfî yapım, yapılanma mesela İmâm Şiblî‘nin neydi kitabının adı, dört ciltlik ismi gelmedi aklıma şimdi, sûfî olarak buraya ben sûfî yapılanma olarak kitaplar bunlardı. Benim sûfî yapımda bunun üzerine kuruldu. İşte zaman zaman söylerim «Kuşeyrî Risâlesi» gibi eserleri herkes biliyor. Benim sûfîlik yapım, anlayışım da bunların üzerine kurulu. Ben sûfîliğe bakarken Kur’ân, Sünnet, imâmların ictihâdı ve ilk sûfîlerin yolu olarak bakarım. İlk sûfîler nasıl davranmışlar, ne yapmışlar ben ona bakarım. Ben hatta son 250 yıllık- 300 yıllık sûfî hareketleri dahi çok böyle yerli yerinde görmem. Bu ayrı bir tartışma ve irdeleme. Bu böyle olunca benim genel olarak dinî ve milli yapım belli. Siyasi yapımda belli. Ben bu saatten sonra komünist olmam, bu saatten sonra kapitalist olmam, bu saatten sonra faşist olmam. Bu saatten sonra şucu-bucu olmam. Bu mümkün değil. Cenâb-ı Hakk’a hamdüsena ediyorum. Kendimce îmânın şartlarını bilen, akâidi kendime yetecek vaziyette bilen, Kur’ân ve Sünneti kendine yetecek kadar bilen; bu konuda kendi dinî hayatımı dizayn edecek kadar dinî bilgiye sahip olduğuma inanıyorum.

Üç aşağı beş yukarı yaklaşık, dergahla tanışmazdan öncesine gideyim ben. Allah beni affetsin. Büyüklenmek için söylemiyorum. Dergah öncesinden itibaren dinî olarak bir şey sorulduğunda, yani on parmak demeyeceğim ama beş parmak diyeyim. Bir bakayım da size cevap vereyim dediğim şey çok azdır. Rabbime hamdediyorum bu konuda. O böyle dediğim yerlerde, o esnâda kafam yerinde değildir. O mevzuya çok o esnâda eğilecek noktada değilimdir, buna bir bakayım ondan sonra cevap vereyim demişimdir. Dinî olarak şu ana kadar hamdolsun Cenâb-ı Hakk’a cevap veremediğimiz bir mesele yoktur.

Şimdi bu dergâh hayatım boyunca yaklaşık 35 yıl, kendimi hep günlük siyasetten uzak tuttum. Parti siyasetinden de uzak tuttum. Bilirler arkadaşlar ben hiçbir partiye işaret etmedim bugüne kadar. Bir 94 seçimlerinde olması lazım. Üstadımdan gittiler o zaman için Milli Selamet Partisi, MHP bir de Edibali vardı galiba üçü böyle bir cephe oluşturmuştu. Gittiler Şeyhimden beni istediler konuşmacı olarak, ondan sonra Şeyhimde dedi ki: ‘Bak Mustafa Efendi dini anlatır orada, başka bir şey anlatmaz’ dedi. Onlar da kabul ettiler. Mudanya ve köyleri komple ben seçim sürecince dolaştım. Onlar da istediklerine biraz pişman oldular. Ben çünkü komple hep insanlara din anlattım. O Mudanya’da ve çevre köylerinde derviş oldular insanlar. İşte oradan derse gelip gitmeye başladılar gibi böyle bir çalışma oldu. Ardından zaman zaman işte böyle dinî olarak değişik böyle bireysel değil de böyle yerel şeyler oldu ama hiç kimse şunu diyemez. Mustafa Özbağ aktif bir partiye gidin oy atın dedi diyemezler. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde demiştim, O halk oylamasında, cumhurbaşkanını halk seçmesi lazım diye. Ona oy kullandırdıydım arkadaşlara. Ama şimdi bu mevzular döndü dolaştı dayandı eşkare, eşkare bir savaş var şu anda. Açık. Bu saklı gizli bir savaş değil. Bakın bunun tekrar altını çiziyorum. Bu saklı bir savaş değil. Avrupa Birliği, Amerika ve Türkiye düşmanları el birliği etmiş vaziyette. El birliği ederekten ülkeyi kaosa sürüklemeyi, ülkeyi bölmeyi parçalamayı hedefliyorlar. Bu açık bir savaş. Bu açık bir savaşta Mustafa Özbağ olarak ben taraf olma zorunluluğunu gördüm. Gördüğüm rüyalar, yakazada olanlar işte zikrullahta olanlar beni bu konuda açık bir taraf olmaya yöneltti.. Açık bir taraf olmaya yöneltti..

Bunu böyle açık açık sorduğunuz için bende açık açık cevaplandırıyorum bunu. Ben açık tarafım arkadaşlar. Bu konuda daha önce de sohbetlerimi bilenler bilir. Ben teröre karşı açık taraftım. Herkesin PKK teröründen korktuğu zamanda, herkesin, böyle geriye doğru gidin siz, belki de yaşı yetmeyenler olacak. 94’ler, 95’ler, 96’lar, 98’ler, 2000’ler, 2001’ler, 2003’ler ta ki Ak Parti iktidara gelip Doğu ve Güneydoğu’da hani değişik askerî yeni operasyonlar yapmaya başladığında 2005,2006,2008,2010, bu operasyonlar hızla artıp yani 2015, 2018 bunlar dönem dönemdir. Bunları ayrı ayrı konuşabilirim ben. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ritmik şekilde, ritmik bir şekilde korkan, pısırık, mücâdele etmeyen siyasî partilerden kurtulup, siyasî partilerden kurtulup orada bütün olayların ve hareketlerin «Arz-ı Mev’ût» denilen Evangelistelerin bir oyununu bozacak bir siyasî oluşum orta yere çıkıncaya kadar orada hiçbir hareket yapılmadı ve ne zamanki bu Evangelistlerin oyununu bozacak, burada Evangelistlerin oyunu var diyen bir siyasî parti çıktı, devletle kol kola girdi ülkenin içinde ve ülkenin dışında Evangelistelerin yapmak istedikleri her şeye dur demeye başladı ve bu öylesine açık bir şekilde mücadele devam etti ki, bütün dünyanın gözünün önünde devam etti. Bütün dünyanın gözünün önünde ve bu gerçekten belli bir başarıya ulaştı ve belli bir başarıya ulaşınca artık mevcut siyasi parti eğer ki iktidarı devam eder ise; bunun mümkün olmadığının, bunun yerleşeceğini ve Türkiye’nin savunma sanayisi ile beraber içeride belli bir bilincin ve şuurun oluştuğunu gördüler. Artık son -tabiri caizse- atımını yapıyorlar. Son atışı yapıyorlar. Son hareketlerini yapıyorlar ama bunu yaparken de gözümüzün içine baka baka vahşice, haince, hunharca yapıyorlar. Bakın vahşice, haince, hunharca yapıyorlar. Bütün medya organlarını bu meseleye yönlendirmiş vaziyetteler ve böyle gidiyorlar.

Bu durumda ben kendim siyasi duruş olarak vatanımı milletimi seven bir insanım. Bu durumda ben din olarak Kur’ân ve Sünnete tâbi bir insanım. Bir; bunları sıralayın şimdi. Bir: bir Müslümanın, bir Müslümanın kendisine silah doğrultan bir kimseyi alkışlaması mümkün değildir. Bir Müslüman terörü destekleyemez. Terörist, terörist Hanefî’ye göre, Şâfiî’ye göre, Mâlikî’ye göre, Hanbelî’ye göre bağî statüsünde olduğundan küfür ehlidir. Bakın küfür ehlidir. Direk.. Diyeceksiniz ki İslâm Devleti yok. Evet yok. İslâm Devleti olmadığı için siz buna normalde kâfir diyebilir misiniz diye bana soracaksınız. Ben derim ki bunlar eğer ki silahı sadece devlete yönelik olsaydı diyemezdim.
Kime? Çocuğa.
Kime? Sivile.
Kime? Askere.
Kime? Polise.
Nerede? Ülkenin içinde.. Ülkenin içinde..
O zaman bir Müslümanın terörizmi desteklemesi, bir teröriste arka olması, onu alkışlaması düşünülebilir mi? Hayır. Benim dinî bakın bu. Dinî olarak kendime, bu fetvâyı ben kendim çıkarmıyorum, dinden benim öğrendiğim bu. O zaman dinî olarak bir kimse mevcut sistem isterse gavur olsun ona karşı silahlı mücâdelede bulunabilir mi? Hayır. Bulunamaz. Bakın bulunamaz. O zaman silahlı mücâdelede bulunan bir kimseye katkıda bulunulabilir mi? Hayır. Onu destekleyebilir mi? Hayır. Onunla beraber olabilir mi? Hayır. Bir Müslümanın Pkk ile Ypg ile Daeş ile, silahlı terör örgütü her biri. Bunlara beraber hareket etmesi düşünülemez. Bu mümkün değil. Bu haram. Bu işin dinî tarafı. İşin bir de milli tarafı var. Ne? Devlet. İyi kötü bir devletin var. Bende, bende devletin yönetim biçiminden, yönetilişinden çok şeylerden rahatsızlığım var ama bu demek değildir ki benim devletim yıkılsın, benim devletim orta yerden yok olsun. Bu böyle bir şey yok. Burada bir sistem var. Bu sistem çarpık. Orayı düzeltmek bize ait. Yıkmak değil. Düzeltmek bize ait.

Şimdi geldik bizim kendi iç meselemize; Evet yani ben açık açık bunları söyleyeyim de nasılsa bütün herkeste kayda alıyor. Bursa’daki yereldeki Ak Parti teşkilatı ve Büyükşehir Belediyesi ve bu teşkilatın içerisinde bunlarla ilintili bağlantılı Ak Parti’nin genel merkezindeki bazı kimseler tekkenin bizden alınmasını ön gördüler. Aldılar. Buradaki Bursa’daki hem siyasi milletvekilleri ve eski yeni hepsi Ak Parti il yönetimi ve Büyükşehir Belediye başkanı ve Ankara’daki bazı işte duyumlarımız bizim değişik böyle bakan düzeyindeki bazı kimseler bizden rahatsızlar. Dilimizden rahatsızlar. Bizim eleştirilerimizden rahatsızlar. Tekkeyi aldılar. Aldılar iyi. Örneğin açık açık konuşuyorum şimdi bunları. Mühürlediler vakfın yerini. Mahkemeye verdik. Mahkemeden kazandık. Bir daha mühürlediler. Yine mahkemeye verdik yine kazandık. Ardından başka bir şey oldu yine mahkemeye verdik yine kazandık. Tekkeyi usulsüz bir şekilde bir başkasına peşkeş çektiler. Biz mahkemeye verdik. Onu da kazandık. Sonuçta tekkeyi de boşaltmak zorunda kaldılar. Usulsüz verilen o ihaleyi fes etti danıştay. Komple çıkardı. Tekke şu anda boş. Yeniden kiraya çıkarmak zorundalar şu anda. Bir yere de veremezler. Çünkü danıştay öyle bir karar vermiş, sadece bize yönelik değil, bütün Vakıflar Genel Müdürlüğünü bağlayan bir karar çıkarmış. Yani artık vakıflar bir yeri kiralarken böyle pazarlık usulü veremeyecek. İhale edecek. İhale ederekten verecek. Yani bizim bu konuda da bir faydamız oldu memlekete. Yani ilk defa böyle bir karar çıktı danıştaydan. Yani Vakıflar Genele Müdürlüğü sen ben bizim oğlan gelin burayı kiralayın diyemeyecekler. Normal kendi ihale sayfalarında ihaleye çıkarıp ihale ile vermek zorunda kalacaklar ve şimdi de boşattılar. Şimdi de orayı ihale etmek zorundalar.

Velhasıl-ı kelâm, yerelde de genel merkezde de bizi sevmiyorlar. Evet. Ben bunun farkındayım, biliyorum. Bakın bizi sevmediklerini biliyorum, bizi istemediklerini de biliyorum. Mesela biz en son Merinos’ta program yapalım dedik ben de inadına inadına yapıyorum ya. Verin dilekçe diyorum Merinos’ta program yapacağız. Bunlar böyle şimdi izin vermiyoruz dese Valilik bir önceki sene vermiyoruz dedi, mahkemeye verdik, kazandık. Bu sefer şimdi Valilik topa girmiyor. Mahkemeyle kazandık. Merinos’taki müdürün üzerine atıyor. Merinos’taki müdür de Ak Parti’nin getirmiş olduğu bir kimse. O da dedi ki vermeyeceğim. İyi vermeyin dedik biz. Onlar vermeyeceğiz dedi. Bu konuda sıkıntı yok. Hukuki olarak biz bütün adımları atıyoruz. Cenâb-ı Hakk’a hamd-ü senalar olsun biz de onlardan sonucunu alıyoruz.

Vakfımızı incelediler dipten tırnağa bir şey bulamadılar. Derneği incelediler dipten tırnağa bir şey bulamadılar. Beni incelediler dipten tırnağa bir şey bulamadılar. Benim üzerime diyanet dava açtı, ondan beraat ettim. Diyanet olanca bir avukatlık parası ödeyecek. İşte başka davalar açtılar benim üzerimde bütün davaları şu ana kadar hepsinde bütün davaları kazandım hamdolsun. Şimdi en son bir de Atatürk’e hakaretten dava açtılar ondan sonra Cenâb-ı Hakk’a hamd-ü sena olsun onu da kazanacağıma inanıyorum inşallah. Bir de bireysel böyle bir şey var, diyanetin açtığı dava bir de böyle kolay bir dava değildi. Kadınlara karşı istismardan dava açtılar bir de. Yani bir de işin bu tarafı var. Allah’lık iddia etmişim bir de kadın istismarcısıymışım ben.. Yani böyle şey değil yani öyle. Ben gittim ne o şey de ahlak şubesinde ifade verdim. Tabi ifadeye gitmezden önce de 9 sayfa bir ben kendim oturdum ne soracaklarını, daha bana bir şey söylemediler, ben oturdum 9 sayfa bir savunma yazdım. 9 sayfayı koydum önlerine. Oradakiler de hop oturup hop kalktılar bir güzel. Ondan sonra tabi mahkeme oldu. Mahkeme de birinci mahkeme de kazandım. Diyanet bir üst mahkemeye gitti. Bir üst mahkemede de kazandım. Artık gidecek bir yerleri kalmadı. Bunlarla uğraşıyorum ben. Ben uğraşırım sıkıntı yok. Yani bu böyle zaman zaman beni agresifleştirse de bu tip şeyler. Kolay şeyler değil çünkü bunlar. Belli bir baskı altında duruyorsun. İşte kapının önünden polis eksik olmuyor. Büronun önünden polis eksik olmuyor. Gidip geldiğin yerlerde eksik olmuyor filan. Böyle zaman zaman tabi agresifleşiyoruz bizde. İşte telsiz sesleri kapının önünde. Amirim burada değil, burada yok, hacı kepengi açmadı bugün yine, falan fişman bir sürü şeyler. E bizde tabi böyle kendi kendimize kardeşlerin başına bir şey gelmesin diye, böyle değişik bizde Cenâb-ı Hak ’da bizi koruyor muhafaza ediyor falan. Bunlarla da uğraşıyorum ben. Bakın normal şartlarda işte normal de bir ders yapacağız 40-50 tane polis, iki otobüs polis. Geliyorlar orada bakıyorlar. Bizim bir agresif bir şey yapmamızı bekliyorlar. Olmuyor da. Bir türlü bizden istedikleri sonucu çıkaramadılar. Biz devletin kanununa, devletin nizamını bozucu bir şeyi harekete geçirmedik. Biz böyle kaldık. Bir şey yapmadık. Bizim her şeyimiz hukûkî. En son mesela işte belediyenin yerini valilik demiş ki bu vakıf kullansın. Haydi o vakıf sanki oranınmış gibi davrandılar. Sineye çektik. Sonra o normalde kamulaştıranlardan birisi davayı kazanmış. O şimdi benim koca böyle hilkat garibesi gibi orada duruyor ya platform o adam orayı kazanmış. Yani tapusunu almış tekrar geriye. Bunu duyar duymaz gidin dedim. Kiralayın yeri. Gittiler anlaştılar. Kaç para istiyor, adam düşmedi. Oranın bakın boş arsa 70 metrekare. Çok ayıp söylemesi belki de ama adam o boş arsaya benden 20.000 tl yıllık kira istedi. Verin dedim. Bana hesap numarasını göndersin, adam hesap numarasını gönderdi. Ben gönderdim adamın hesabına 20 milyar lirayı. Dedim şimdi platformu kurun oraya. Yer benim şimdi dedim. Tabi arkadaşlar haberi yok. Ben ikiye üçe dörde kadar orada oturduğum cumartesileri oldu. Yani polisler orada duruyor bende oturuyorum platformun üzerinde tek başıma. Soruyorlarmış ‘Ne yapıyor?’ , kendi yeri diyormuş oturuyor adam. Ne zaman gidecek belli değil. E bakıyorum oturuyorlar onlar diyorum kilitleyeceğim kapıyı, çıksın arabalar dışarı. Polis arabaları dışarı çıkıyor. Belli oluyor çünkü kim hangisi polis arabası olduğu. Çıkıyor dışarı. Ben diyorum kilitleyin kapıyı, ben içerideyim. Oturuyorum orada tek başıma masada. Tabi bakıyorlar ben direniyorum. Benim ki şey sivil direniş gibi. Hakkım, burayı kiralamışım, kiraladığım yerde oturuyorum. Bir şey de yapamıyorlar. Bu sefer biz o boş yeri kullanmaya başlamamıza sebep oldu bizim. Ne olacak ki benim yerim diyorum. Benim yerim var burada. Cenâb-ı Hakka hamdolsun, şimdi bunu konuşmuyordum ama inşallah o caminin karşısındaki yeri de hani Cenâb-ı Hak nasip edecek inşallah. O zaman orası komple benim olacak. Hiç hareket edemeyecekler.

Bu didişme yerelde devam ediyor mu? Evet. Bakın bu didişmeler devam ediyor bunları saklamıyorum. Yani bir kısmını söylüyorum, bir kısmını söylemediğim şeyler var. Hala daha söylemediklerim var ama bu benim kalkıp da devletime, milletime, dinime, îmânıma bir zarar gelecekse, burada hem şahıs nefsimi düşünerekten hem de bizim dergâh nefsini düşünerekten ben kalkıp da -çok özür dilerim ama çok özür dilerim, çok çok özür dilerim- Cıa bozması, Mossad yosması, Im 16 fahişesi, dinsiz, îmânsız, Ermeni terör örgütünü destekleyenleri destekleyecek değilim. Âyet-i Kerîme’de ne diyor bize din olarak ne öğretti? Sizin birisine olan düşmanlığınız, sizin birisine olan düşmanlığınız sizin adalet mekanizmanızı, Hak mekanizmanızı bozmasın. Tekrar söylüyorum. Sizin birisine olan düşmanlığınız, bul Büşra Âyet-i Kerîme’yi. Büşra benim şey oldu ya. Bak Büşra bakıyor, bul Büşra buluyor. Evet. Sizin birilerine olan veya bir topluluğa olan düşmanlığınız, kininiz sizi adaletsizliğe götürmesin. Sizi yanlışlığa götürmesin. Bakın bu önemli. Evet haksızlık yaptılar, ursuzluk yaptılar. Rüşvetçilik yaptılar, kayırmacılık yaptılar. Yaptılar. Bunu saklayıp gizlemiyorum. Bize baskı yaptılar. Yaptılar. Bizle uğraştılar. Hala daha uğraşıyorlar. Hala daha uğraşıyorlar ama benim önce vatanım! Önce milletim! Önce devletim! Önce benim dinim! Kur’ân’ım! sünnetim!.. Benim önümde olan bu. Ben baskılara göğüs gererim. Oku Âyet-i Kerîmeyi ya da gönder bana ben buradan okuyayım bütün Telegram’daki herkese. Telefonu gönder bana. Kapanmasın dikkat edin telefonu tutarken.

Evet. Elmalı’dan okuyalım. ‘Ey iman edenler, Allah için Hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun çünkü o takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.’ Yani sizin bir kimseye kininiz sizi adaletten haktan ayırmasın. Bize ölçü bu. Sûresi ne ismi? Senin ses gitmiş. Maide ayet kaç? Maide ayet: 58.

Evet. Demek ki biz bir kavme olan, bir topluluğa olan, bir siyasî gruba olan, bir siyasi yapılanmaya olan düşmanlığımız bizi adaletsizliğe götürmeyecek. Biz meseleye kinimizle, bize yapılan haksızlıklara, zulme bakaraktan hareket etmeyeceğiz. Biz doğruya bakacağız. Doğru ne? Bakın burası çok önemli. Biz doğruya bakacağız. Bugün için doğru ne? Evet Ak parti yerelde ve açık açık konuşuyorum bunları ilk defa böyle açık konuşuyorum. Ak parti yerelde bize düşmanlık yaptı mı? Yaptı. Burada ki Ak Parti derken buradaki yöneticiler olarak, eski il başkanı, il yönetimi, büyükşehir belediye başkanı. Ben onlara mektup bile yazdım. Mektupların örnekleri bende duruyor. Yanlış yapıyorsunuz, böyle davranmayın yani bu davranışlarınız bizi Ak Partiye muhalefete sürüklüyor diye ben onlara mektupta yazdım. Ama ne yazık ki buradaki eski il yöneticileri, buradaki büyükşehir belediye başkanı, işte bunları destekleyen bunların payendesi olan milletvekilleri, işte Ak Parti genel merkezindeki, genel merkez yardımcılarının bazıları, ne bileyim bakanlardan bazıları gerçekten sığ, sığ bilgisiz, beceriksiz, cahil bunlar. Bunlar neyin ne olduğunu bilebilecek kapasitede değiller. Liyakat ehli değiller. Bunlar bazı şeyleri görmemezlikten geldiler. Eyvallah. Yani zannettiler ki ben bunu daha açıkça konuşayım. Mustafa Özbağ püf deyince sönecek. Bilemediler. Anlayamadılar. Halbuki hayatı böyle tırnaklarımızla mücadele ederekten gelmişiz. Tırmalaya tırmalaya gelmişiz. Hem dinî olarak hem ekonomik olarak hem siyasi olarak biz tırmalaya tırmalaya bir hayat yaşamışız hala daha öyle hayat yaşıyoruz. Bunun farkında değiller tabi onlar. Normal tipik böyle cemaatler tarikatlar olur böyle. Üfledin mi söner öyle bir şey zannettiler ama sönmediğimizi bu konuda bir böyle geri adım atmadığımızı da gördüler. Şimdi bunlarda bir de kibirlilik var. Gelip özür de dilemiyorlar. Gelip helalleşemiyorlar da. Yani dolaylı ban böyle şeyler gönderiyorlar salvolar. Biz hocanızı seviyoruz. Sevme. Edepsiz adam. Sevme. Senin sevgine muhtaç değilim. Sevsen ne olacak sevmesen ne olacak. Senin sevginle ayakta duran bir kimse de değilim falan.

Velhasıl biz mücadeleyi devam ediyoruz ama bu memleket meselesi şimdi. Bu Mustafa Özbağ’ın bireysel meselesi değil. Bu Tasavvuf Vakfı’nın da böyle vakıf olarakta bireysel meselesi değil. O zaman herkesin yaptığı bayağılığı biz yapmış oluruz. Yani işte memleket meselesi olan bir meselede kendi şahsi kinimizi kendi cemaat kinimizi ortaya koyup onun üzerinden hareket eder hale geliriz ki bu bizim erdemliliğimize, bu bizim kemâlâtımıza, bu bizim Kur’ân ve Sünnet duruşumuza, bu bizim vatan ve millet duruşumuza doğru, eş değerde bir duruş olmaz. Bizler erdemli insanlarız. Biz bireysel olarak veya cemaat olarak bir şeyde zararmış gibi zarar etmiş olabiliriz, zararda görebiliriz. Biz önce vatanımızı, milletimizi, Kur’ân’ımızı, sünnetimizi önde tutuyorsak, biz bunlara bakmadan yapmamız gerekeni yaparız. Yapmamız gerekeni yapmamız gerekir. Nedir yapmamız gereken? PKK, YPG, HDP bunlar çünkü hepsi de bir noktada kaldılar şimdi, bunları desteklememiz mümkün değil, bunları destekleyenleri de desteklememiz mümkün değil. Biz asla ve asla, asla ve asla bu oluşuma destek vermemiz mümkün değil. Bu şu demek ey Amerika, ey batı dünyası; Amerika ve batı dünyası gelin içimizdeki hainlerle beraber memleketimizi bölün parçalayın. Gelin içimizdeki hainlerle beraber bizi işgal edin. Bizi işgal edin. Bu o demek. O yüzden asla ve asla silahın gölgesine, silaha bakaraktan pes edecek bir Mustafa Özbağ yok. Anlıma silahı dayasalar yine duracağım yerde dururum. Ben PKK’nın, YPG’nin tehditlerine kulak asmam, bugüne kadar kulak asmadım. Gelin dedim beni dedim örtülü beni örtülü dedim tehdit etmenize gerek yok. Sema ettiğim yer belli, sohbete gittiğim yer belli. Sohbetlerim belli. Dedim nerede beni kurşunlamak istiyorsanız, daha önce bunu sohbetlerimizi hatırlarsınız bu konuda, gelin kalbimin üzerinde kurşunu atın yine diyeceğimden vazgeçmeyeceğim dedim. Bunu dedim yine diyorum. Böyle kuru gürültüye pabuç bırakacak bir Mustafa Özbağ yok. Öyle dolaylı bir şekilde tehdit vari konuşmalara boyun eğecek bir Mustafa Özbağ yok. Bu bedende bu can durduğu müddetçe ülkeme, ülkemin askerine, ülkemin polisine, ülkemin siviline kim namlusunu doğrulttuysa ona karşı gelmeyi bir vatan borcu bilenlerdenim. Kim Kur’ân’ıma, kim Sünnet-i Seniyye’me, kim gittiğim, gitmiş olduğum sûfîlik yoluna namlusunu doğrultursa buna karşı vücudumu siper etmeye hazırım. Canımı vermeye de hazırım. Tehditlerle onlarla bunlarla yılacak bir kimse değilim. Hak bildiğimi can pahasına da olsa anlatır, söyler, haykırırım. Hak bildiğim yolu da isterse milyon sene ceza verecekler yine hak bildiğim yolda yürürüm. O yüzden hak bildiğim yol, bakın hak bildiğim yol, hak bildiğim felsefe, hak bildiğim direktif ne ise onu uygularım.

Direktif diyorum bazı şeyler çünkü direktif ile işliyor bende. Bu nedir? Ben asla ve asla elinde silah tutan, elinde silah olan bir terör örgütüne boyun eğmem ve o terör örgütüne ve o teröristlere asla desteklemem ve desteklettirmem. Açık konuşuyorum. Deselerdi ki bana biz PKK’yla, YPG’yle ortak hareket etmiyoruz. Ne, kim CHP, kim işte ne o Deva, kim ne o Gelecek Partisi hiç beni ilgilendirmezler. Ben bu kadar agresif olmazdım. Ben bu kadar böyle net bir şekilde durmazdım. Hatta en başta ne dedim arkadaşlar istediğiniz yere oyunuzu atın. Yine istediğiniz yere oyunuzu atın ama ne o HDP, PKK, YPG’nin bulunduğu yerde bir sûfînin, bir dervişin, bu dergaha bağlı bir sûfînin, bu dergâha bağlı bir dervişin orada bulunması mümkün değil. Bu kadar netim. Bakın bu kadar netim. PKK’ya güzelleme yapan, YPG’ye güzelleme yapan, onlara hoş görüneceğim diye, sütü bozukluk, kanı bozukluk yapanlarla beraber olmam. Netim. PKK, YPG’yi destekleyen kanı bozuklarla, sütü bozuklarla, cinsi bozuklarla bir yerde durmam mümkün değil. Netim. Bakın netim. Çok net hem. Ya şöyleydi de böyleydi de kardeş bana hiçbir şey anlatma, ne kendin yorul ne ben yorulayım. Söz konusu olan PKK, YPG ise be orada yokum. Ben bunlara da karşıyım. Ne sana git Ak Partiye oy at derim, ne sana git MHP’ye oy at derim, ne sana git Yeniden Saadete oy at derim, ne sana gir Hüdapar’a oy at derim, ne sana işte git Memleket ne partisiydi şey Zafer Partisi’ne at derim, ne sana Sinan Ogan’a at derim, ne o bir tane daha çıktı ya Yalovalı, Muharrem İnce, ne sana git Muharrem İnce’ye oy at derim. Demem hiç birisini de. Hiçbirini de demem. Bakın hiçbirini demem.

Diyeceğim şu HDP, PKK, YPG altı kırmızı çizgi, onlarla beraber olamayız. Onların bulunduğu yere, onların anlaştığı yere, onların kucak kucağa olduğu yere oy ATAMAYIZ. Bu mesele iyice anlaşıldı değil mi? Bu ses kaydımı alın, istediğiniz gibi kullanın, hatta burada görüntü de var ya şimdi Telegram’da görüntüyü kaydediyor mu? Etmiyor mu tüh. İstediğiniz yere bunu ne yapın kullanın. Bu konuda netim. Bu konuda tamım. Bu konuda eksiğim de yok. Bu konuda böyle acaba mı diye soru işaretim de yok. Perşembe günkü, perşembe günü tam olarak anlatamadığım hadise bununla alakalıydı birazda..