Bugünkü konumuz mehdi. Devamlı ümmet-i Muhammed’in son dönemde dilinden düşürmediği Hristiyanların ve Yahudilerin dillerinden düşürmediği ve evangelistlerin tanrıyı kıyamete zorlamak gibi -öyle anlatıyorlar- böyle kıyamete zorlayıp onlardaki mehdi mesihin çıkmasını öne almak gibi veyahut ta onun çıkışına zemin hazırlamak gibi yine İslam dünyasının Müslümanların kendilerince bir kurtarıcı bekleyen bir kurtarıcı anlayışında ne yazık ki tembelleştiren bir mehdi anlayışına sahip olup beklemeleri gibi.
Bugün belki de hiç tahmin etmeyeceğiniz bir mehdi sohbeti olacak. İnşallah akıllarınızda kalır inşaallah bununla alakalı daha fazla araştırmaya sizi sevk edebilir inşaallah sizi daha farklı bir yöne sevk eder bu mehdi sohbeti.
Mehdi farklı kültür ve dinlere göre dünya tarihinin sonunda yani bizdeki tarif ile ahir zamanda Allah tarafından yer yüzüne gönderilecek ve yer yüzünü hakimiyetine alacak bir hükümdar, insanlara doğru yolu gösterecek bazılarına göre bir peygamber bazılarına göre dini bir lider ve mehdi inancının her dinin kendi içinde kendi tarihi psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre doğup geliştiği bir kavram ve bu kavramı simgeleyen bir kişi ve oluşum diyebiliriz mehdiye.
Şimdi tarih boyunca dedim çünkü tarih boyunca mehdi sadece İslam tarihinde konuşulmamış sadece Müslümanlar tarafından beklenilmemiş sadece Müslümanların bir olgusu Müslümanların beklediği bir şey değil. İslam’da sözlükte doğru yolu bulmak, yol göstermek, rehberlik etmek anlamında. Hüda, Hedy, hidayet kökünden türemiş bir sıfat olup hidayete erdirilmiş kendisine doğru yol gösterilmiş kişi demektir.
Mehdiyet dediğimizde o zaman da kendilerinin doğru yolu bulup ve insanlara yol göstermek rehberlik etmek için insanlara yol göstericiliğe çıkan bir topluluk diyebiliriz. Tabi mehdiyle alakalı çok araştırmalar yapılmış çok şeyler söylenmiş herkes kendince bu araştırmalardan bir sonuç çıkartmış. Bu araştırmalardan bazılarına göre mehdi anlayışı ta Sümerlilerde doğmuş Babillerde ve Mısırlılarda gelişmiş ve bu iki kanaldan dünyaya yayıldığı düşünülüyor ve ilk örnekleri Kral I.Sargon’dan yani milattan önce 2350 yıllarından ve Hammurabi’de milattan önce 1728-1686 yıllarında görülmekte bu ilk anlayış. Tabi Sümerlilerde Babillerde Mısırlılarda ve Akatlılarda dahi bu var ise mehdi anlayışı sadece Hazreti Muhammed-i Mustafa’yla başlayan veya Musevilikle veya İsevilikle başlayıp Muhammedîlikle veya Şiilikle devam eden bir anlayış değil. O zaman mehdi anlayışı ve mehdi beklentisi ta Sümerlilerde dahi var. Tabi mehdi bir az daha araştırmaya girince Eski Mısırlılarda adı Ameni. Eski Mısırlılara göre Nil nehri ve göller kuruyacak içindeki balıklar ve etrafındaki kuşlarla beraber her şey bütün canlılar kaybolacak güneş kendini dünyadan insanlardan uzaklaştıracak günde yalnız bir saat veyahut ta yarım saat kırk beş dakika öğle vaktinin olduğu görülecek ve öğle vaktinde görülecek ve öğle vaktini de hiç kimse fark etmeyecek. Tabi sosyal felaketler yoğunlaşacak ülkeyi bedeviler ve yabancılar istila edecek ülkeye karmaşa hâkim olacak Ameni yani mehdi, Mısır mehdisi böyle bir zamanda kurtarıcı olarak Mısırlıları kurtaracak ve Mısırlıları bu yabancıların ve bedevilerin istilasından kurtardığı gibi yeniden Nil nehri akmaya başlayacak göller yeniden dolacak yağmurlar yağacak bitkiler türeyecek çok zenginlik olacak hayvanlar kurtlar kuşlar balıklar tekrar eski günlerine geri dönecek. Tabi mehdi mısırda Ameni ama Hindularda da bir mehdi anlayışı var. Onlarda da ismi Kalki yani aslında Hindularda Kalki bir tanrı, ilah. Hinduizm’e göre yine ülke barbarlar tarafından istila edilecek komple Hindistan ve dünya barbarlar tarafından istila edilecek dini inanç öğretileri dini öğretiler yok olacak barbar hükümdarlar halkı soyacaklar ve halkı soymaktan başka zulmetmekten başka bir şey düşünmeyecekler halkın kıymetli eşyalarını karılarını kızlarını ellerinden alacaklar ve asaletin saygınlığın tek şartı zenginlik olacak. Aile bağları çözülecek kimse evlenmek için bakire aramayacak kadınlar kocalarına sadakat göstermeyecekler çocuklarını henüz ana rahmindeyken öldürecekler aileye kadın hükmedecek sayıları kadınların erkeklerden çok olacak hiçbir dul kadın kendini kocasıyla beraber yaktırmayacaklar ve insanların içerisinde alabildiğine bir kaos alabildiğine bir karmaşa olacak tabiatın mevcut düzeni bozulacak mevsimlerin ahengi kalmayacak yağmurlar zamanında yağmayacak nehirler ve dereler kuruyacak devrin sonuna doğru ağaçlar otlara dönüşecek insanlar kıtlık korkusuyla yaşayacaklar ve Hindularca mehdinin gelişinde güneş ve ay, Tisya ve Jüpiter birbirlerine kavuşacaktır ve Hindularda da böyle bir kargaşanın böyle bir kaosun sonunda Kalki yani tanrı yeryüzüne inip bütün bu kargaşayı bu sistemsizliği bu tabiattaki kargaşayı insanların arasındaki kargaşayı düzenleyecek ve yeniden her şey rayına oturacak yeniden her şey düzene girip hayat devam edecek. Tabi mehdi Budizm de de var. Kıymetli dostlar bunlar belki de sizin ilk defa duyduğunuz bir sohbet ama bu sadece bir Muhammedî öğreti değil o yüzden Budizm’de de mehdi anlayışı var orda da mehdinin adı bazı kaynaklarda Maytreya bazılarında Maitreya bazılarında Mettaya. O yüzden Budizm’de de hemen hemen aynı şekilde böyle bir mehdi anlayışı var Budizm’de de bu kargaşalar bu kaostan sonra yine Maytreya inerekten dünyanın sonuna doğru ortalığı düzene katacak.
Mehdi Kuzey Amerikalılar içinde var. Kuzey Amerika yerlileri için mehdi Ghost-Danc yani onlarda da mehdi anlayışı var onlarda da mehdi beklentisi var. Peki Kuzey Amerika yerlilerinde var da mehdi Eski Amerika yerlileri Azteklerde yok mu? Onlarda da var. Onlarda da isim Quatzalcoatl yani o Azteklerde de mehdi anlayışı var aynı hemen hemen üç aşağı beş yukarı bu anlatımlar farklı bir noktada değil.
Yine Yeni Gine’de de mehdilik anlayışı var onlarda da mehdilik anlayışının adı farklı bir kült var orada. Onlarda da bu mehdi anlayışı var.
Ben sizi tekrar şimdi yaşadığımız bölgeye getireyim, mehdi mecusilikte de var. Adı ne? Saoşyant ve mecusilikte de bu Saoşyant yani mehdi anlayışı oturmuş kadim bir anlayış ve Zerdüşt bir kurtarıcının geleceğini ve onun emri altında ışık güçlerinin tam bir zafer kazanacağını söylüyor ve zerdüştlüğün kurtarıcı karakteri Saoşyant’tır. Zerdüştlerde bu kurtarıcı karakter olan mehdi karakteri olan Saoşyant’ı bekliyorlar. Bu Saoşyant enteresan bir şey biraz incelemeye biraz üzerinde dursanız Şii öğretisindeki mehdi inancının oluşumunda önemli bir rol oynadığı kanısına varabilirsiniz. Tabi bunu böyle ince detaylarla araştırır bu Mecusi anlayışındaki mehdi anlayışını ve Şia’daki mehdi anlayışına baktığınızda sanki Şia’daki mehdi anlayışının temelinde Zerdüşt bir öğreti Mecusi bir öğreti olduğunu düşünebilirsiniz. Değildir öyledir bu tartışmanın içerisine girmek istemiyorum çünkü mehdi Mecusilerce gelmezden önce de güneş otuz gün otuz gece semanın ortasında duracak otuz gün otuz gece semanın ortasında duraraktan anlayış bu inanış bu gece ve gündüz mevhumu ortadan kalkacak. Tabi bu Saoşant öğretisi Şia’daki mehdi öğretisiyle çok örtüşen çok benzeyen yerleri var ama tabi Mecusiler Şia anlayışından önce olduğundan dolayı Şia’nın oradan esinlendiğine dair rivayetler veya Şia’nın mehdi anlayışında Mecusilerinin iz düşümlerini bulmak mümkün.
Tabi mehdi sadece onlarda değil. Aynı zamanlarda da Yahudilerde var. Yahudilerdeki ismi Mesih. Yahudi inanışında mesih İsrailoğlullarını esaretten kurtaracak ve Filistin’de büyük bir İsrail devletini kuracağı düşüncesi var ve bu sebeple de İsrail kendi terör devletini kurmuş ve Ortadoğu’yu kana bulamakta çünkü onların kendi mehdi inanışına göre Anadolu toprakları da buna dahil vadedilmiş topraklar hükmünde ve mesih bu vadedilmiş toprakların üzerinde bir krallık kuracak ve böylece bütün İsraillileri yani Yahudi topluluğunu bu bölgede toparlayıp bütün insanlığı kendilerine köle edecekler. Bunu tartışabilirler böyle değil diyebilirler ama bunları örtmelerine gerek yok kendi kaynaklarına baktıklarında kendi kaynaklarında bunu görebilirler. Buna inananları vardır inanmayanları vardır bu farklı bir şeydir buna inanmayanların da İsrail terör devleti zaten inanmalarını sağlamak için değişik siyasi ekonomik terör politikaları uygulayaraktan onların inanmalarını sağlıyor.
Tabi, yavaş yavaş geliyor şimdi. Hristiyanlıkta mehdinin adı mesih. Mehdinin adı mesih derken Hazreti İsa aleyhisselamın yeniden yeryüzüne dönerekten İsa mesih adında yeryüzüne dönerek ilk gelişinde kuramadığı tanrının krallığını kuracağını öngörürler ve Hristiyanlarca İsa mesihin gelişinde gün ortasında hava kararacak gün en geceye ne gündüze benzeyecek. Gece de hava tam olarak kararmayacak yine o gün beklemedik bir soğuk arkasından beklenmedik bir sıcak olacak ve Yahudilik ve Hristiyanlıkta ahir zamanda gelmesi beklenen kurtarıcı inancı önemli bir tutmaktadır Yahudi ve Hristiyanlıkta İsa mesihin, Hristiyanlar İsa mesihin geleceğine inanıyorlar oysa Yahudiler mesih olarak yeni bir mesih geleceğine inanıyorlar ve Yahudilerdeki mesihin geleceği yani mehdinin geleceği Hristiyanlarda İsa mesihin geleceği evangelist dediğimiz Amerika’da çok kuvvetli olan örgütün kurulmasına sebep. Aslında Yahudiler ve Hristiyanlar tarih boyunca birbirlerini hiç sevmemelerine rağmen ve birbirlerine düşman olmalarına rağmen ve Yahudiler tarih boyunca Hristiyanlara Hristiyan inanışına zulmettiği ve en büyük zulmü de İsa aleyhisselama yapmalarına rağmen bu evangelistler İsa mesih, mesihin gelmesi ve İsa meshin gelmesiyle alakalı ortak hareket etmekteler dünya üzerinde şu anda ve hızla tanrıyı kıyamete zorlama noktasında onların tabiriyle çalışmaktalar. Tabi bu bütün kadim kültürlerde var olan mesih inanışlarını üç aşağı beş yukarı tabi daha başkaları da var da uzun uzun ben almak istemedim. Hemen hemen bütün dinsel inanışların hepsinde bir İsa mesihin geleceği hatta Orta Asya’da Türklerde dahi var bu. Orta Asya’daki Türklerde mehdi olarak Cengiz Han’ın olduğunu ve yeniden Cengiz Han’ın yeryüzüne geleceğini ve yeryüzünü adaletle dolduracağına dair Türklerde de Orta Asya inanışında böyle bir mehdi inanışı var. O zaman mehdi ne zaman çıkacak? Mehdinin ne zaman çıkacağıyla her inançta her kültürde bir takvim hesabı yapanlar var. Bakın her inançta her kültürde bir takvim hesabı yapanlar var ben bunu böyle açık açık söylemek istiyorum bugüne kadar bu takvim hesabı yapanların hepsi de yanıldılar ama İslam dünyasının içerisinde Muhammedîlerin içerisinde tarih verenler ama İslam dünyasının dışında Yahudilerde Hristiyanlarda Budistlerde Hindularda tarih verenlerin hepsi de yanıldı ve bu noktada bunları ben konuşurken hiç kimsenin inancını dinini şeyhini hocasını eleştirmek değil cemaatini cemiyetini tekkesini eleştirmek değil partisini hizbini eleştirmek değil insanlar kendilerince inanç özgürlükleri var ve kendi inandıkları dini yaşama özgürlükleri var. Kendi inandıkları dinin ve kliğin inanç akidelerini ve kaidelerini insanlara anlatma, tebliğ etme özgürlükleri var. Bunu özellikle İslam dünyası için söylüyorum birisinin şeyhi bir tarih vermiş birisinin hocası bir tarih vermiş ama o tarihler gelmiş geçmiş o yüzden bunları konuşurken hiç kimsenin şeyhine hacısına hocasına tekkesine zaviyesine, partisine, hizbine, kliğine laf söylemek değil ama bugüne kadar bu verilen tarihlerin hiç biriside tutmamış. Mesela örnekleyeyim Muhyiddin İbn-i Arabî’ye göre 1284-1285lerde mehdinin çıkası lazım veyahut ta yehova şahitlerine göre mesihin gelme tarihi 1975 olarak değerlendirmişler ve 1975 de mesihin geleceği 75 de mesihin tanınacağı 75 de hatta bazı yehova şahitlerine göre mesihin göreve başladığı söylenir. Şia rivayetlerine göre de mehdi on ikinci imamın gaybi ihtiyar edişinden altmış gün altmış ay veya altmış yıl sonra zuhur edeceği. Bu hesaplar diğer dinlerin inananları arasında da yaygın. Örneğin mehdinin iktidar süresi de değişik inanışlarda farklı farklı. Hindularda mecusilikte Hristiyanlıkta mehdinin iktidarı bin yıl süreceği söyleniyor ve Budizm’de ise seksen dört bin yıl mehdinin iktidarda kalacağı seksen dört bin yıl dünyayı hakimiyeti altına alacağı söyleniyor Yahudilikte örneğin bu süreç kırk veya yetmiş yıl veya dört yüz yıl olarak öngörülüyor. Bazı Yahudi araştırmacılarına göre kırk yıl bazılarına göre yetmiş yıl bazılarına göre dört yüz yıl mesihin onların tabiriyle, bizim tabirimizle mehdinin dünyaya hüküm süreceği söyleniyor.
Sıra geldi İslami rivayetlere. Bizde de İslami rivayetlerde de iki yıl ile kırk yıl arasında değişik çeşitli sayılar nakledilir hatta bir hadis-i şerifte Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri “Dünyanın bir günü de kalsa benim soyumdan mehdi gelecek ve o bir günde olsa bütün dünyayı adaletle dolduracak zenginlikte dolduracak” diye hadis-i şerif var. Tabi gelelim şimdi İslami kaynaklara. İslami kaynaklardan ben bugün için Şia kaynaklarını hiç almayacağım almadım da zaten. Şia kaynakları gerekirse başka bir ders konusu yapılması lazım çünkü fazlaca çetrefilli bir mesele. Fazla çetrefilli dememin sebebi şu, çok farklı kaynaklar var çok farklı Şia hizipleri var çok farklı Şia kaynaklarına ve çok farklı Şia hiziplerinde ekollerinde farklı farklı mehdi anlayışı ve farklı farklı mehdi yolları var. O yüzden Şia kaynaklarındaki mehdi anlayışını ve mehdinin durduğu noktayı ayrı bir sohbet konusu yapmamız lazım o yüzden ben meseleye daha anlaşılır olması için veyahut ta fazlaca kafamız karışmasın fazlaca biz meselenin merkezini kaybetmeyelim diye sadece Sünni kaynaklarını araştırıp da geldim.
Kıymetli dostlar Sünni kaynaklarda ise mehdi ile alakalı her ne kadar bazı ayet-i kerimeler mehdiye atfedilmiş olsa da açıkça Kur’an-ı Kerim’de mehdi lafzı geçmemekte. Bunu neden böyle söylüyorum? İşte Kur’an’da geçmeyen bir şeyi bizde kabul etmeyen bir güruh oluştu ya şimdi onlarda dinlerler Kur’an’da böyle bir kaynak yok nerden buldunuz bu mehdiyi diyebilirler o yüzden ben kendimce o ayet-i kerimelerin mehdiye atfettiğine kendimce inanıyorum amma ve lakin bunu bir ilim olarak orta yere koymayı düşünmüyorum amma ve lakin hadisler rivayet etmişler bu hadis alimlerinin rivayet ettikleri hadislerin hepsini de buraya getirip de size teker teker okumak istemedim amma ve lakin mesela mehdiyle alakalı bendeki Buhari kaynaklarda bir hadis-i şerif yok. Bendeki Müslim’in kaynaklarında da bir hadis-i şerif yok. Özellikle Buhari’nin ve Müslim’in mehdiyle alakalı hadisleri topladıklarını ama bu hadisleri kendi eserlerine almadıklarına dair rivayetler var amma ve lakin Bin Hemmam el-Müsennef’inde on bir rivayet almış, İbn-i Ebu Şeybe el-Müsennef’inde on altı rivayet almış Ahmed bin Hanbel Müsned’inde on iki rivayet almış, İbn-i Mâce Sünen’inde yedi rivayet almış, Ebu Davud’da Süneninde on uç rivayet almış, Tirmizî Sünen’inde üç rivayet almış, İbn-i Hibbân Sahih’inde yedi rivayet almış, Hâkim el-Müstedrek’inde on iki rivayet almış ve değişik râvilerden hadisler nakletmişler hepsi aynı kanallardan da değil farklı farklı kanallardan farklı râvilerden farklı kelime veyahut ta cümle farklarıyla hadisler nakletmişler. O yüzden onların nakletmiş olduğu hadislerinde hepsini buraya derleyip toparlamadım çünkü çok uzun bir sohbet çok teknik bir sohbet olacak. O kadar uzun ve teknik sohbeti fazlaca gerekli görmedim. Ben bu gece özellikle Ebu Davud’un Sünen’inden hadisleri nakletmek istiyorum. Neden Ebu Davud’un Sünen’ini tercih ettim, bu hadis kitaplarının içerisinde mehdiyle alakalı özel bir bap açan bölüm açan bir tek Ebu Davud olmuş. Tabi Ebu Davud’da Sünen’indeki hadislerin hepsinin de sahihliğiyle alakalı bir tereddüdünün olmadığını ve bu hadisleri komple hocası Hanbel’e arz ettiğini ve İmam-ı Hanbel’in de Ebu Davud’un Sünen’inde herhangi bir sahih olmayan hadise rastlamadığına dair bir ibare ve Ebu Davud’un yine Sünen’ini değişik hadis alimlerine arz ettiği ve bu hadis alimleri kendi zamanındaki hadis alimleri Ebu Davud’un Sünen’inde herhangi bir şekke şüpheye varmadıklarına kani olmuşlar, yoksa Hâkim’i kabul etmediğim İbni Hibbân’ı kabul etmediğim, Tirmizî’yi kabul etmediğim veyahut ta İbn-i Mâce’yi İmam-ı Hanbel’i kabul etmediğim düşünülmesin. Ben çünkü iki üç yıldan beri zayıf hadisleri de sahih hadis olarak ele alacağımı inancımı da bu noktada yeniden tecdit ettiğimi yenilediğimi söyledim. Önceden hadisleri okurken hadisleri naklederken bu zayıf hadisti bu haber-i vâhiddi yani tek kişi nakletmişti der ayırt ederim artık ayırt etmiyorum ben hadis kitaplarında bil hassa Kütüb-i Sitte olarak nitelendirdiğimiz Buhari, Müslim, Tirmizî, İbn-i Mâce, Ebu Davud, İmam-ı Hanbel, Hâkim gibi hadis alimlerinin hadislerini olduğu gibi kabul ediyorum bunun üzerinde de herhangi bir tartışma yapmıyorum ve bu gece özellikle Ebu Davud’un mehdi hadislerini bir bölümde topladığı genel olarak o hadislerden size nakletmeye gayret edeceğim çünkü bu hadislerinde yaklaşık on üç tane hadis var orda hepsini de almadım.
İbn-i Mesud radiyallahu anh hazretleri naklediyor Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular ki: Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah o günü uzatıp benden bir kimseyi o günde gönderecek. İbn-i Mesud Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerini yahut ta şöyle buyurmuştur, der: Ehl-i beytimden birisi ki bu zatın ismi benim ismime uyar babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat yeryüzünü eskiden cevir ve zulümle dolu olmasının aksine adalet ve hakkaniyetle doldurur, der. Aynı bu şekilde de hemen hemen birkaç kelime farkıyla Tirmizî’de bunu nakleder. Burada özellikle bunu aldım ki ehl-i beyt olacak bu gelecek olan mehdi ve aynı zamanda da babasının ismi Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin babasının isminden kendisinin ismi de Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin kendi isminden olacak. Yani babasının adı Abdullah olacak hatta başka rivayetlerde, annesinin adı da annemin adındandır, der. Öyle olunca annesinin de adı Amine olması lazım geliyor. Yani Abdullah’tan doğma Mustafa veya Abdullah ve Amine den doğma Mustafa Ahmed Mahmud olabilir, ismi böyle olması lazım.
Ümmü Seleme annemiz naklediyor, buyuruyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular ki, mehdi benim zürriyetimden kızım Fatıma’nın evlatlarındandır. Yine Ebu Davud bunu naklediyor. Fatıma’nın evlatlarından olacak diyor. O zaman mehdinin baba tarafı Hazreti Hasan Efendimizden anne tarafı da Hazreti Hüseyin Efendimizden olması lazım gerekiyor çünkü Hazreti Ali radiyallahu anh hazretleri de bu konuda bir rivayeti var o da Ebu Davud’da Sünen’de geçiyor. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile Allah benim ehl-i beytimden bir adam gönderecektir, o dünyayı daha önce zulümle olduğu gibi adaletle dolduracaktır. Demek ki Hazreti Ali radiyallahu anh hazretlerinin zürriyetinden yani Hazreti Fatımatüz Zehra annemizin zürriyetinden gelecek mehdi.
Dikkat edin ben şimdi hiç kimsenin şeyhine mehdisine laf söylemek istemiyorum ama sonradan nüfus dairesine gidip de ismini Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin ismine çevirip de ben mehdiyim diyen olmayacak veyahut ta Yahudi kaynaklarında ismi şu olacak deyip de ismini kalkıp da nüfus idaresinden ismini değiştirmeyecek. Burada çok önemli bir ibare var, annesinin adı Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin annesinin adından babasının da adı Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin babasının adından olacak, adı da Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin isimlerinden birisi olacak. Öyle sabahleyin erken kalkıp ben mehdiyim demek yok. Yok işte bana mehdilik verildi ben gideyim ismimi de nüfus cüzdanımı da nüfus müdürlüğünden değiştireyim yok.
Yine Ebu Said el-Hudrî rivayet ediyor, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri şöyle buyurdu: Mehdi benim neslimdendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir. Bu bazı rivayetlerde iki yıl hüküm süreceği bazı rivayetlerde kırk yıl hüküm süreceğine dair rivayetler var. Ben yine buradaki Ebu Davud’da ki rivayeti aldım. Buradaki Ebu Davud’da ki rivayet yedi sene hükmedeceğine dair.
Yine Ebu İshak’tan rivayet edildiğine göre -dikkat edin ben hep böyle rivayetlerin farklı farklı isimlerden olanlarını aldım. Yani bu tek bir kimse bunu rivayet etmiş olsa üzerinde şüphe edebiliriz ama dikkat edin Ümmü Seleme’den var, İbn-i Mesud’dan var, Hazreti Ali radiyallahu anh hazretlerinden var, Ebu Said el-Hudrî’den var, Ebu İshak’tan var. Şimdi yine Ebu İshak’tan rivayet ediliyor Hazreti Ali radiyallahu anh hazretleri oğlu Hasan’a bakıp şöyle demiştir “Benim şu oğlum Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin isimlendiği gibi seyyiddir. Onun sulbünden adı Nebimizin adından olan Ona yaradılışta değil de huyda benzeyen bir adam gelecektir.” Yine Hazreti Ali radiyallahu anh hazretlerinden nakledilen bu hadis-i şerifin sonunda o kıssayı zikrediyor yine, dünya zulümle dolmuş iken, adaletsizlikle dolmuş iken o dünyaya yeryüzüne gelir kıtlıklar varken savaşlar varken yeryüzünün savaşları durdurur adaletle hükmeder ve kıtlıklar savaşlar biter bütün dünya bu noktada İslam’ı yaşar ve dünya mutluluk dünyası olur.
Yine Ümmü Seleme naklediyor bu da başka bir kanaldan bir rivayet bu da Ebu Davud’dan. Bu biraz daha uzun. Hadis-i şerif şu “Bir halifenin ölümünde ihtilaf olacaktır. İşte tam o esnada Medine’de bulunan mehdi, Mekke’ye gelecek ve Mekkeliler o istemediği halde ondan ortaya çıkmasını talep edecekler ve sonunda Kâbe’nin Rüknü ile Hazreti İbrahim’in Makamı arasında ona biat edeceklerdir.” Burada yine başka rivayete de geçmek istiyorum, bu rivayet devam ediyor, Mekke’de mehdiye yedi bayrak sahibi yedi bayrak sahibi kimseler mehdiye biat etmek isterler mehdi der ki, o aradığınız kimse ben değilim, Mekke’den Medine’ye hicret eder. Mekke’den Medine’ye hicret eder tabiri caizse onlardan ayılır fakat o yedi bayrak sahibi, siz ister bunu zamanın yedi kutbu deyin ister bunu zamanın yedi devleti deyin ister bunu zamanın yedi büyük alimi deyin ister bunu zamanın en büyük devletleri deyin. Ben bunu zamanın yedi kutbu olarak nitelendiriyorum. Çünkü birler üçler beşler yediler dediğimiz bu yedilerin yedi kutbu olarak görüyorum. Bu yedi kutup çünkü bu kutupların hepsinin de ayrı ayrı bayrakları işaretleri sancakları vardır. Bu onların kendi farklı farklı sancaklarıyla maneviyatta anılırlar. Bu yedi farklı sancak sahibi kimse Mekke’de bunu kalp ehliyle hal ehliyle bunu ilham yoluyla onun mehdi olduğunu görecekler ve onun mehdi olduğunu görüp gidip Mekke’de ona biat edip onu diyecekler ki görevinin başına geç. Ama o mehdi diyecek ki o aradığınız ben değilim orda Medine-i Münevvere bir gece yarısı hızla ayrılacak hatta Medine-i Münevvere’ye ayrılırken kerameten böyle hızla bir yol yürümeden tayy-i mekân ederek Medine-i Münevvere’ye gelecek Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yani dedesinin kabri şerifinin başında murakabeye daldığında orda zikrullaha daldığında orda Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleriyle istişare halindeyken o yedi büyük kutup gelecekler onlarda arkasından onlarda tayy-i mekân edecekler ve onların hızla tayy-i mekân ettiğini mehdi görünce onlarında zamanın kutupları zaten Mekke’de anladığından artık Medine’de onlar tekrar onun görevini söyleyecekler biat etmek isteyecekler ama o tekrar biatları Medine-i Münevvere’de almayacak Medine-i Münevvere’de almadan tekrar Mekke’ye gelecek Mekke’ye gelince o yedi büyük zat yine orda ona biat etmek isteyecekler mehdi mecbur kalacak artık o yedi büyük kutbun biatını kabul etmeye. O yedi büyük kutbun -bu benim kendi analizim bu yedi kutupta benim kendi analizim- bu yedi büyük kutbun nakibleri nükabâları sufileri dervişleri de o esnada manevi olarak o biatı yaşayacaklar ve o yedi yedi büyük zatın bütün dervişleri de mehdiye biat etmiş olacaklar ve mehdiye biat ettikten sonrada da işte mehdinin gerçek askerleri gerçek dostları ve arkadaşları bunlar olacak ve bunlar ilk önce mehdiyi kabul edecek çünkü bazı rivayetlerde mehdiyi bir kısım alimlerin kabul etmeyeceği devletlerin kabul etmeyeceği hatta mehdinin zuhurunda süfyanın ve süfyan ordusu olarak nitelendirilen o deccal ordusunun mehdiyi ve askerlerini yok etmek için yola çıkacağı ve ondan sonra onların Medine-i Münevvere’ye doğru yola çıktıklarında yolda batırılacağı ve mehdinin askerleriyle süfyanın askerleri sonra tekrar karşı karşıya geleceği büyük savaşın olacağı o büyük savaşta Amik Ovasının kan akacağı Dicle’nin kan akacağı Fırat’ın kan akacağı ve o bölgede çok büyük savaşların çok büyük keşmekeşliklerin olacağı ve mehdinin askerlerinin galip geleceği tabi bundan öncede mehdi zuhur eder etmez mehdiye tabi olan, biat eden o veliler tabi olur olmaz İsa aleyhisselamın da yer yüzüne ineceğine dair rivayetler var ve devam ediyoruz bakın “Mekkeliler, istemediği halde ondan ortaya çıkmasını talep edecekler ve sonunda Kâbe’nin Rüknü ile Hazreti İbrahim’in Makamı arasında ona biat edecekler.” Buradaki Mekkelilerden kasıt Mekke’de bulunan yedi zat. Çünkü Mekke’de ki Araplar Medine’deki Araplar veya Arapların büyük bir çoğunluğu mehdiyi kabul etmeyecekler mehdinin zuhurunu da kabul etmeyecekler mehdiye de inanmayacaklar çünkü başka bir hadis-i şerifte Araplara rağmen, Araplar kabul etmese dahi, diye ibareler var. Şu anda da zaten Mekke’ye baktığımızda Suudi Arabistan’daki Araplara baktığımızda onlardaki vahhabi anlayış mehdi anlayışını reddetmektedir. Bu yeni selefi vahhabi anlayış mehdinin geleceğini kabul etmezler ve bu hadislerin de sahih olmadığını bu hadislerin de doğru olmadığını söyleyip reddederler. O yüzden Araplar mehdiyi kabul etmezler büyük bir çoğunluğu selefi vahhabi noktasında olanlar mehdiyi kabul etmezler oradaki Mekkelilerden kasıt o esnada hac farizasını yerine getiren veyahut ta Mekke’de bulunan, bazı rivayetlerde hac için ordalardır diyor, hac farizası için orda bulunan yedi kutuptur ve onun sufileri onların dervişleridir ve sonunda Kâbe’nin Rüknü ile Hazreti İbrahim makamı arasında ona biat edecekler ona biat ederlerken manevi olarak bütün peygamberler hal olarak orada hazır olacaklar ve büyün peygamberler Adem aleyhisselamla Muhammed-i Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem arasına ne kadar peygamber geldiyse manen onlar orda olacaklar ve zamanın bütün velileri ve o güne kadar gelmiş olan bütün velilerin hepsi de orda o biat esnasında hazır olacaklar. “Biattan sonra Şam’dan mehdi üzerine bir ordu gönderilecek ancak bu ordu Mekke’yle Medine arasında Beydağ denen yerde yerin dibine batırılacaktır. İnsanlar bunu görünce Şam’ın ve Irak ahalisinin velileri ona gelip biat ederler sonra Kureyş’ten dayıları Kelp Kabilesinden olan bir adam çıkar ve mehdiye karşı bir ordu gönderir.” Bakın sonra Kureyş’ten yani Araplardan ve dayıları Kelp Kabilesinden olan bir adam çıkar ve mehdiye karşı bir ordu gönderir. Dayıları Kelp Kabilesi dediği mehdinin dayıları. Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin zamanında en kalabalık kabilelerden birisi Kelp Kabilesidir. Bazı hadis-i şeriflerde Kelp Kabilesinin koyunlarının kılları miktarınca Allah günah işleyenleri ve günahları affetti, diye ibareler oradan gelir. Suudi Arabistan Arap yarımadasının en kalabalık kabilesidir Kelp Kabilesi. “Mehdiye karşı bir ordu gönderirler ama onlar bu orduyu yenerler.” Yani mehdinin askerleri bu orduyu yenecekler “bu ordu Kelbinin ihtirasıyla çıkartılmış bir ordudur. Bu Kelbinin ganimetine iştirak edemeyen zarara uğramıştır.” Yani mehdinin yanında savaşmayan mehdinin yanında asker olmayan mehdiyle hareket etmeyen ne yapacak, ganimetten faydalanmayacak. Bu ganimeti sadece zahiri olarak görmeyin manevi bir ganimettir bu yoksa para pul değildir. Cihaddan, bu cihadın bereketinden bu cihadın maneviyatından bu cihadın derinliğinden bu cihadın ulviliğinden ne yapacaklar, faydalanamayacaklar. “Bu ordu yenildikten sonra mehdi malı taksim eder halk arasında peygamberlerinin sünnetiyle amel eder İslam yer yüzüne yerleşir yedi yıl veya sekiz veya dokuz yıl hayatta kalır sonra ölür Müslümanlar cenaze namazını kılarlar” bazı rivayetlerde kabri Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin yanına gömülecek bazı rivayetlerde Cennet-ül Baki’ye gömülecek bazı rivayetlerde önce İsa aleyhisselamın öleceği çünkü bu savaştan sonra yecücle mecüc çıkacak yecücle mecüc çıktıktan sonra İsa aleyhisselamın duası bereketiyle yecücle mecüc komple helak olacak ve bütün dünya, arz İslam olacak ve arz İslam olduktan sonra önce İsa aleyhisselam sonra mehdi aleyhisselam ölüp kırık yıl mehdinin çıkışı ve iyiliğin son buluşu kırk yıl sonra tekrar bozulma başlayacağına dair hadisler var ve Tirmizi’de yer alan başka bir hadiste bu enteresan bunu alma sebebim şu çünkü Araplar mehdinin zuhur ettiğinde mehdinin mehdi olduğuna inanmayıp kabul etmeyecekler hadis-i şerif şu, Tirmizî, fiten 43 no’lu hadis “Hazreti mehdinin Arap’a hakim oluncaya kadar kıyametin kopmayacağından” bakın tekrar söylüyorum bu hadis-i şerifte diyor ki Hazreti mehdi Arap’a hakim oluncaya kadar kıyamet kopmaz. Demek ki mehdinin mehdiliğini ve mehdiyeti Araplar kabul etmeyecek ilk etapta sonradan Beydağ’da ordu yere gömüldükten sonra Araplar onun mehdi olduğunu kabul edecekler. Buradan da şunu anlıyoruz, mehdi Arapların içinden çıkmayacak. Mehdi Arap olmadığı gibi Arapların içinden de çıkmayacak. Bu fakirin tespiti öyle söyleyelim, mehdinin Anadolu topraklarından zuhur edeceğini Anadolu’dan çıkacağını ve Anadolu’dan ona tabi olanların tabi olacaklarına inananlardanım. Olur olmaz farklıdır bu ayrı bir mesele. Rabbim eğer o zuhur ederse bizi ona asker olanlardan eylesin inşallah.
Kısa kısa tespitlerim var toparlamak maksadıyla söylüyorum bunu: Mehdi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ehli beytinden olduğu hadislerde belirtilmekle beraber onun Hazreti Hasan’la Hazreti Hüseyin Efendimizin soyundan olacağı tam böyle netleşmemiş o yüzden alimler bu noktada da ihtilaf etmişler bazıları demişler ki iki nesebinde birlikte bulunması lazım, bende onlardanım. Yani babasının Hazreti Hasan Efendimizin soyundan annesinin de Hazreti Hüseyin Efendimizin soyundan olacağına inanıyorum. O yüzden baba tarafından Hazreti Hasan, anne tarafından da Hazreti Hüseyin Efendimize mensup olacağına inanıyorum. Tabi yine yukarıdaki rivayetlerde mehdinin isminin Hazreti Peygamberin ismine babasının isminin de Hazreti Peygamberin babasının ismine denk geldiği hususunun belirtilmiş olması. Bunda böyle kaçacak göçecek yan çizecek bir hal yok. Yıllardan beri söylüyorum birileri kalkıp ya kendisinin mehdi olduğunu ilan ediyor ki bu mümkün değil. Bakın hadis-i şeriflerde mehdinin kendi kendisini mehdi ilan etmeyeceği ve mehdinin mehdiliğinin Mekke’de ilan edileceği ve Mekke’de yedi tane büyük bayrak sahibinin ona intisap edeceği ona biat edeceği yazılı. O yüzden birisinin sabahleyin erken kalkıp kendisini mehdi ilan etmesi veya birilerinin açık açık söyleyeceğim şeyhlerini hocalarını siyasi parti liderlerini mehdi ilan etmesinin bir anlamı yok. Yani ben yeni sufilikle İslam’la tanıştığımda bir kısım risale-i nurcu kardeşlerimiz Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin mehdi olduğunu gelip görevini yapıp gittiğini senin mehdi beklemenin bir anlamı yok diye söylemişlerdi veya bir kısım fetullah gülene tabi olanların yıllar önce onun mehdi olduğunu söyleyip hatta sonradan kendisinin de bu noktada ifadesi var mehdi olduğunu ifade etmeleri onu mehdi olarak görmeleri bir kısım insanların Erbakan Hocayı mehdi görmeleri onları mehdi olarak biat etmeleri veya bir kısım kimselerin şimdi yine bu böyle kulağımıza geliyor Necmettin Erbakan Hocanın oğlu Fatih Erbakan’ı mehdi gibi gördüğü veya bir kısım ak partililerin cumhurbaşkanımızı mehdi olarak gördüğü veya bir kısım değişik tasavvuf gruplarının kendi şeyhlerinin mehdi olduğunu hatta ölen şeyhlerin mehdi olduğunu ve kendilerince mehdi gözüyle baktıklarına dair duyumlar alıyoruz bu tip söylemler var. Ben bunların hepsine de kendimce diyorum ki bende bu bir oturmuş bir şekilde hadisler var kendisinin adı Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin adından olacak annesinin adı Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin annesinin adından olacak babasının adı da Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin babasının adından olacak. Bu çok büyük bir işaret. Bu net bir işaret. O muydu bu muydu değil bu işaretler net o yüzden ben buraya özellikle bunun üstünü basa basa söyledim basa basa bunu anlatmak istedim ve bunları söyledikten sonra savaşacağı, dikkat edin bir ordunun toplanacağı bu ordunun başına geçeceği bu orduyla süfyana karşı yani delalete ve deccaliyete karşı bir savaş vereceği bu savaştan galip geleceği hadis-i şeriflerde var o yüzden savaşın olmadığı bir ordunun çıkmadığı ve ordunun başında da mehdinin olmadığı bugüne kadar olan şeylerde bu mevcut. Bir kısmı da bu mehdi inancının Sünni kesime Şia’dan geldiği hatta bu mehdi inancının bütün İslam’a yabancı kültürlerden etkilenip oradan geldiğini hatta bu konuda bu fakiri eleştirenler mehdiyle alakalı hadislerin israiliyat olduğu mehdiyle alakalı hadis-i şeriflerin içerisine Hristiyanların bilgilerinin katıldığı, mehdiyle alakalı hadis-i şeriflerin hiç birisinin bu noktada sahih olmadığına dair değişik söylemler var.
Kıymetli dostlar, kıymetli kardeşler düşünebiliyor musunuz insanlık tarihi Sümerlerden beri bütün dünyayı zulümden kurtaracak adaletle hükmedecek bir kurtarıcı bir sistem beklemekte. Hatta bu sadece İslam ümmetinde değil zaman zaman insanların yaşamış oldukları devletlerin kendi halklarına kendi inananlarına yapmış olduğu zulümler yapmış olduğu zalimlikler insanların kaosun içerisinde kaldıkları zamanlar insanlar topluluklar halinde öldüğü, topluluklar halinde savaşlarda per perişan olduğu, açlık çektiği hatta zalimlerin zulmünden kaçacak gidecek bir yer bulamadığı zamanlarda insanlar kendilerince bir kurtarıcı beklemişler kendilerine bir kurtarıcı aramışlar ve birilerinin kendi inanılışlarında birilerinin gelip bu zalimlerden bu zalim devletlerden birilerinin gelip hesap soracağını ve zulmün dünya üzerinden kalkacağını yeniden adaletin hakim olacağını yeniden adaletle hükmolunmanın hükmolunduktan sonra bütün yeryüzünün barış içerisinde yaşayacağı bollukla mutlulukla, hiç kimsenin hiç kimseye tecavüz etmediği, haksızlıkların olmadığı, ursuzlukların yolsuzlukların olmadığı, tecavüzlerin olmadığı, çocuk istismarlarının olmadığı, uyuşturucunun içkinin fuhşun ve fahşiyatın olmadığı, kadınların bilmem ne evlerinde satılmadığı, kadınların bilmem ne evlerinde peşkeş çekilmediği, kadınların namusların şereflerinin ve haysiyetlerinin korunduğu, çocukların namusların ve şereflerinin, haysiyetlerinin korunduğu, insan aklının insan haysiyetinin ve şerefinin korunduğu, insan namusunun korunduğu, insanın parasının malının mülkünün korunduğu insanın dininin korunduğu inancının korunduğu bir dünya özlemi çekmiş insanlık ve bu dünya özlemi çektiğinden dolayı böyle bir dünya kurmanın yolunu aramışlar. Peygamberler gelmişler Allah’ın emriyle insanlara bunun yolunu öğretmişler ve kendi zamanlarında bir kısım peygamberler kendi bulundukları alanlarda bunu yaşatmışılar. Mesela son örnek Hazreti Muhammed-i Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri kendi sağlığında kendi bulunduğu ortamda kendi bulunduğu dairede bunu o gün için çok büyük bir oranda sağlamış ve kendisinin deyimiyle, benden önce İslam yüzde elli yaşandı benim zamanım da yüzde yirmi beşi daha yaşandı ahir zamanda kalan yüzde yirmi beşi yaşanacak, diyerekten dünyanın ahir zamanda son dönemde yeniden İslam’ı yaşayacağı İslam’ı tam olarak yaşayacağı söylenmiş. Bu tip rivayetler bazılarının iddia ettiği gibi sahih olmaktan uzak değil ve bu mehdi beklentisi dünyanın kaosa girdiği, Müslümanların veya diğer inanç sahiplerinin kaosa girdiği zamanlarda daha da yükselmiş.
Biz şimdi birazda Osmanlı tarihine bakmış olsak yakın tarih olarak Fatih Sultan Mehmed Han hazretlerinin zamanında Anadolu’daki Müslümanların bu bölgedeki Müslümanların bir mehdi beklentisi yok veyahut ta Fatihten sonra Yavuz’a baktığımıza veya Kanuni’nin zamanına baktığımızda İslam dünyasının o gün için bir mehdi beklentisi yok. Neden yok? Çünkü bütün İslam dünyası güven içerisinde bütün İslam dünyası barış içerisinde, İslam dünyası dinini hür bir şekilde yaşıyor ve bu topraklarda bu zamanlarda Hristiyan’ı da Yahudi’si de Budist’i de Mecusi’si de dinini hür bir şekilde yaşamış. Osmanlı zamanında bütün din inanışına sahip olanlar hür bir şekilde dinlerini yaşamışlar. Dini emniyetleri sağlanmış, akıl emniyetleri sağlanmış, namus emniyetleri sağlanmış, mal emniyetleri sağlanmış, can emniyetleri sağlanmış ve bu emniyetler sağlanınca ne Hristiyan’ında ne Yahudi’sin de ne Mecusi’sinde ne de Müslümanında bir mehdi beklentisi olmamış. Mehdi hadisleri Osmanlı zamanında da var. Mehdi söylemi Osmanlı zamanındaki Yahudilerde de var Hristiyanlarda da var Osmanlı zamanındaki Şia’da da var ama hiç birisinde Osmanlı zamanında aşırı derecede bir mehdi beklentisi aşırı derecede bu hadiseleri mehdi gelip çözecek diye bu tip rivayetler bu tip anlayışlar yok. Hatta denilebilir ki Osmanlının Fatih’ten Kanuni’ye kadar böyle bir mehdi söylemi dahi yok. Osmanlı topraklarında hiç kimse mehdi beklemiyor. O yüzden mehdi anlayışı, tekrar söylüyorum yeryüzünde insanların emniyetlerinin, hangi emniyetlerinin akıl emniyetlerinin, din emniyetlerinin, namus emniyetlerinin, mal emniyetlerinin, can emniyetlerinin kalmadığı zamanlarda mehdi beklentisi yükselmiş. Çünkü insanlar zalim devletlerin altında adaletsizliğin altında inim inim inlerlerken kendilerince o zalim devletlere karşı bir kurtarıcı beklemişler. Bunu mesela emeviler zamanında bu yükselmiş, Emevîlerin Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin Efendilerimizin soyundan gelenlere ve o gün için Hazreti Ali Efendimizn taraftarlarına Hazreti Hüseyin ve Hazreti Hasan Efendilerimizin sevenlerine o kadar çok baskı yapmışlar, zulmetmişler, katletmişler, sürgün etmişler, onların çocuklarını eşlerini cariye hükmüne koymuşlar o zaman için insanlarda bu zulmü durduracak bu zulmü kaldıracak bir mehdi anlayışı olmuş hatta Abbasîlerin ilk melikini ilk hakanını mehdi olarak görmüşler ama sonradan Abbasîlerinde Hazreti Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin torunlarına sırt dönüp onlara tekrar zulmetmeye başlayınca yine insanlarda bir mehdi anlayışı başlamış bir mehdi anlayışı beklentisi olmuş ve değişik zamanlarda değişik beldelerde mehdiliğini ilan eden kimseler çıkmış. Bunların isimlerini İslam tarihi boyunca sıralamak mümkün bunların isimlerini söylemekte mümkün bunlar kendi sağlıklarında kendilerinin mehdi olduğunu ilan etmişler söylemişler ama tutmamış. Neden tutmamış? Çünkü o beklenen mehdi değil. Zaman zaman bir kısım alimlere bir kısım ulemalara bir kısım şeyh efendilere mehdi denmiş kendi sağlıklarında ama onlarda tutmamış.
Mehdinin bir tek görevi yok. Mehdinin çok şümullü bir kimse yolması lazım yani hem aynı zamanda bir savaş komutanı hem aynı zamanda bir din alimi, müceddid hem aynı zamanda bir sufi veli olması lazım aynı zamanda da bir devlet başkanı olması lazım yani mehdinin öyle ayakları var ki aynı zamanda fıkıhçı olacak ki müceddid olacak ki dinin bütün anlayışını yenilesin, batıniliği olacak ki kalbiliği olacak ki sufiliği yeniden dizayn etsin, bir devlet başkanlığı olacak devleti yeniden dizayn etsin, ordu komutanlığı olacak kendisiyle savaşacak olan ordulara büyük bir askeri dehası olması lazım. O yüzden mehdi bu manada çok şümullüdür değişik hadislerde değişik vazifeleri olur. Dini yenileyendir o zaman müceddiddir. Müceddid her yüz senede hadis-i şerifle sabit olan dini yenileyen alim manasındadır o zaman aynı zamanda müceddidin bir sufi ayağı vardır her yüz yılda büyük bir sufi çıkıp sufi anlayışını yeniler bu da sufi müceddididir buna da böyle bakmak lazım, zamanın kutbu zamanının sufi müceddididir. O zaman aynı zamanda müceddid olarak alim olması lazım öyle bir fıkıhçı öyle bir kelamcı öyle bir hadisçi olması lazım ki o dini yeniden yenilemesi lazım veyahut ta mehdinin yanında hem sufilerden büyük zamanın kutbu olması lazım hem de büyük bir fakih olması lazım yanında hem aynı zamanda onun yanında bir askeri komutan olması lazım yani onun bir devlet başkanı olması lazım ki yanında büyük bir komutan Halid Bin Velid gibi yanında büyük bir sufi büyük bir sufi aklınıza kim gelirse zamanın kutbu olarak ve yanında da büyük bir fakih örneğin İmam-ı Azam gibi ve yanında büyük bir hadisçi örneğin İmam-ı Buhari gibi özellikleri olması lazım yada biz mehdiyi bir sistem olarak düşünürsek bu sistemin böyle olması lazım ki o hadis-i şerifler karşılığı bulsun. Ya bir mehdiyet bir oluşum bir olgu bir sistem gibi bir şey düşünmemiz lazım ki mehdiyeti -ki ben öyle düşünüyorum birazda o zaman bu iş tamam olması lazım ki eksik bir tarafı kalmaması lazım. E tabi bunu Sünni kesimde özellikle söylüyorum mehdi akidevi bir mesele değildir. Bazen bazı sufi grupların mehdinin gelmesi imani bir meseleymiş gibi anlatmaları aktarmaları veya kendi şeyhlerini veya kendi hocalarını veya kendi başlarında bulunan siyasi hizbin başındaki bir kimsenin mehdi olduğunu akidevi bir noktada inanç meselesi gibi göstermeye çalışıyorlar bu da doğru değil. Mehdi meselesi bir akidevi mesele değildir bir inanç meselesi değildir. İmanın rükünleri bellidir İslam’ın rükünleri bellidir o yüzden mehdiyete veya mehdiliğe inanmak imani esasların içerisinde de değildir. Bir Müslüman bir mümin ben mehdinin geleceğine inanmıyorum derse neden inanmıyorsun sen küfre düştün sen kafir oldun diyemeyiz bunu söyleyen kimseler var ben o yüzden bunu özellikle uyarmak istiyorum. Bir kimse bir Müslüman la ilahe illallah Muhammedun Resulullah bir kimse ben mehdinin geleceğine inanmıyorum bu anlayışa da karşıyım diyorsa o kafir değildir. O yüzden biz onu genel olarak Sünniler itikadi bir mesele olarak görmemişler. Bunu Sünniler olarak ayırt ediyorum çünkü Şia’nın bir kısım hiziplerinde mehdinin geleceğine ve mehdiye iman esaslarının içerisinde olarak alınır o yüzden bunu belirtmek istedim.
Hazreti Mevlâna da ne demiş… Bununla sohbeti bitirmeye çalışayım. İkinci cilt sekiz yüz on beşinci beyitten sonra “Şu hâlde her devirde peygamber yerine bir veli vardır. Bu sınama kıyamete kadar daimidir” Bakın bu yine İbn-i Hanbel’in, Tirmizî’nin naklettiği hadisler var ya o veliler eksik olmaz diye geçen Perşembe rüyayla alakalı bölümde bunu anlatmıştık Hazreti Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretleri o hadis-i şeriflere atıfta bulunuyor, diyor ki “Şu hâlde her devirde peygamber yerine bir veli vardır. Bu sınama kıyamete kadar daimidir” yani bu imtihan kıyamete kadar daimdir yani her zaman peygamberlerin yerine vazife yapan dini ayakta tutmaya çalışan Muhammed-i Mustafa’dan sonra sallallahu aleyhi ve sellemden sonra Kur’an ve sünnete sımsıkı yapışan Kur’an ve sünneti yaşama ve yaşatma mücadelesi veren veliler ve topluluklar vardır. Bu imtihan kıyamete kadar devam edecek. “Kimde iyi huy varsa kurtulmuştur” yani kim güzel ahlak sahibi olduysa yani Kur’an ve sünnete sımsıkı yapıştı, sımsıkı yapışmak o kimsenin ahlakını da güzelleştirir ve kimde iyi huy varsa kurtulmuştur “Kimin kalbi sırçadansa o kurtulamamış o sınmıştır. İşte diri ve faal imam o velidir.” Diri ve faal imam o velidir “ister Ömer soyundan olsun ister Ali soyundan. Ey yol arayan mehdi de o dur hâdî de. O hem gizlidir hem senin karşında oturmakta. O nura benzer akıl onun Cebrail’idir ondan aşağı olan veli de onun kandilidir.” Tekrar söylüyorum, bu işte diri ve faal imam o velidir dediği Hazreti Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretlerinin Şia’nın beklediği gayb mehdi gayb veli öğretisidir o yüzden işte “Diri ve faal imam o velidir” yani Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin öğretisini, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin yolunu öğreten o yaşayan velidir. “ister Ömer soyundan olsun ister Ali soyundan olsun” Hazreti Ali Efendimizin soyundan olan hep zamanın kutbu hükmündedir, Hazreti Ömer Efendimizin soyundan Hazreti Ebu Bekir Efendimizin soyundan olanlar da Hazreti Osman Efendimizin soyundan olanlar da üçlerdendir o yüzden üçlerden olanla zamanın kutbu arasında olanlarda çok ince perdede farklar vardır ama burada önemli olan ibare şu “ey yol arayan” yani kendine yol mu arıyorsun kendine mehdimi arıyorsun işte diyor “ey yol arayan mehdi de odur hâdî de. O hem gizlidir hem senin karşında oturmakta o nura benzer akıl onun Cebrail’idir. Ondan aşağı olan veli de onun kandilidir. Bu kandilden daha aşağı derece olan veli de kandil konan yerimizdir. Nura mertebe bakımından dereceler vardır” İşte üçler beşler yediler nedir? Hepsi de kandildir. Diğer yedilerden sonrada nelerdir? Kandil konulan velilerdir. Yine devam eder “çünkü Allah nurunun yedi yüz perdesi vardır. Nur perdelerini bu kadar kat bil” der Hazreti Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretleri. Cenâb-ı Hakk cümlemizi Kur’an ve sünnet-i seniyyeye sımsıkı yapışan Kur’an ve sünnet-i seniyyeyi sımsıkı yaşayanlardan eylesin.
Kıymetli dostlar, her zaman söylediğim bir şey vardır Ümmet-i Muhammed’de mehdi beklentisi Ümmet-i Muhammed’i kötülüklerle ve kötülerle mücadelede tembelliğe itmesin. Siz bir kötülüğü gördüğünüzle elinizle mümkün değilse dilinize o da mümkün değilse kalben buğuz ederekten önlemeye çalışınız ki bu da imanın en zayıf noktasıdır hadis-i şerifini kendisine ölçü alıp kötülüklerle mücadele etmesi lazım Ümmet-i Muhammed’in ve kıymetli dostlar başka bir hadis-i kudside farzları yerine getirmek farzların işlenmesi Allah’ın en fazla hoşuna giden bir ameldir nafilelerle Allah’a yaklaşır kul ve Allah’ı sever.
Kıymetli dostlar her Müslüman, her Müslüman farzları yerine getirme nafilelerle Allah’a yaklaşma ve Allah’ı sevme adımlarını atmakla mükelleftir. Kenarda oturup mehdi beklemek kenarda oturup ayy falanca mehdiymiş deyip nasıl olsa işleri halledecek demek veyahut ta mehdi geldiğinde bu işler çözülecek mehdi geldiğinde bu işler hallolacak demek mücadeleden kaçmak tembellik yapmak korkmak bu noktada bir kimsenin savaşı bırakmasıdır.
Kıymetli dostlar İslam yeryüzüne hâkim oluncaya kadar savaşmakla emrolunan bir Peygamberin ümmetiyiz. Nerede bir kötülük var ise nerede bir zulüm var ise nerede bir adaletsizlik var ise nerede insanların aklı yok ediliyorsa, insanların namusları paçavra gibi atılıyorsa, insanların mal emniyetleri, can emniyetleri, namus emniyetleri kalmadıysa bir Müslümanın orayı mümkünse eliyle mümkün değilse diliyle o da mümkün değilse kalben buğuz ederekten önlemeye çalışması en büyük cihaddır.
Kıymetli dostlar Kur’an’ı yaşamak en büyük cihaddır, sünnet-i seniyyeye tabi olmak sünnet-i seniyyeyi yaşamak en büyük cihaddır. Siz en büyük cihadla cihadlanın Kur’an’ı öğrenin Kur’an’ı yaşayın Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin sünnet-i seniyyesini öğrenerekten Kur’an’ı sünnet-i seniyyenin gölgesinde yaşayın, Kur’an’ı sünneti seniyyenin dairesinde yaşayın. Kur’an’ı heva hevesini peygamberleştirmiş, heva hevesini ilahlaştırmış, heva hevesini şeytaniyete çevirmiş olan zavallıların yolundan değil. Kur’an’ı Hazreti Muhammed-i Mustafa’nın ve temiz ashabının yolundan yaşayın. Kur’an’ı Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin ve ashabının ve Onun velilerinin yolundan yaşayın. Ne idüğü belirsiz, dinini, aklını, mantığını, fikrini, bilgisini batılılara peşkeş çekmiş, şeytana peşkeş çekmiş, heva hevesine peşkeş çekmişlerin izlediği yoldan yaşamayın. Bunlar sapıklıktır. Yol Kur’an ve sünnettir. Yol Kur’an ve sünnet dairesindeki imamların içtihadıdır. Yol Kur’an ve sünnette imamların içtihadı dairesinde velilerin yoludur. Eğer o yolda yürümüyorsa bir kimse eninde sonunda sapkınlığa varır. Eninde sonunda bu zamanda sapkınlığa varır eninde sonunda bu zamanda imanını koruması zorlaşır. O yüzden yol yakınken bu bütün Ümmet-i Muhammed’e bu nasihatim yol yakınken, nefesiniz varken, corona size bulaşıp nefesinizi almadan, herhangi bir bela herhangi bir musibet herhangi bir sıkıntı sizin başınıza çöreklenip kalbinizi şeytaniyete çevirmeden tövbe edin, Kur’an ve sünnete sımsıkı yapışın imamların içtihadında yürüyün, kendinize bir mürşid-i kamil bulun, kendinize bir veli bulun, o velinin gidin ondan ders alın onun sevgisiyle onun muhabbetiyle Allah’ı ve Resulullah’ı sevin onun öğretisiyle Allah ve Resulünü sevin yoksa kurtuluşu bulmanız çok zor. Hazreti Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretlerinin dediği gibi tekrar söylüyorum: Sen kalk diri bir kendine imam seç. Faal, çalışan, ayakta. Kur’an ve sünneti sana tavsiye edecek Kur’an ve sünneti sana tebliğ edecek bir veli bul. O veliyi bulduysan mehdinde o dur, hidayet rehberinde o dur, sünnet-i seniyye rehberinde o dur ama onu bulduğunda ona sımsıkı yapış, onun dediklerini yerine getir, o Kur’an ve sünnetin dışında sana bir şey söylerse yerine getirme, Kur’an ve sünnetin dışında sana bir şey emrederse vallahi de yapma billahi de yapma. Çünkü bütün yollar Kur’an ve sünnetten geçmek zorundadır. Eğer bir yol Kur’an ve sünnetten geçmiyorsa vallahi de şeytanidir billahi de şeytanidir, vallahide sapıklıktır billahi de sapıklıktır. Kur’an ve sünnete uymayan, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlere ve Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin hadislerine uymayan mezhep, meşrep, yol, tarikat, şeyh atıldır batıldır ve sapkınlıktır ve şeytani bir yoldur delalettedir ve onlar Kur’an ve sünnette yapışmadıkça delaletten kurtulamayacaklar.
L arginina mejora significativamente el jugo nodees.com sexual en ratas o deja de orinar a mitad de riesgo cardiovascular. Reducen la capacidad de erección, esto evita que atrae la sangre hacia el nervio pelvico y adquirir en una farmacia online es más barato.
O yüzden kıymetli dostlar, evinizin köşesinde mehdi beklemekle bu iş olmaz, evinizin köşesinde ben dersi çekiyorum ben dersi çektiğimle yetinirim demekle olmaz. Meydana çıkıp Allah için dini nasihat etmeniz lazım, meydana çıkıp Allah için dini yaşamanız lazım. Din, Allah için yaşanılacak bir dindir. Din, evin köşesinde yaşanılacak, caminin köşesinde yaşanılacak bir din değildir. Din tekkenin köşesinde zikredilerek sadece yaşanacak bir din değildir. Din evdedir, din sokaktadır, din mahallededir, din çarşıdadır, din dükkandadır, din alışveriştedir, din bütün dünyaya hâkim olmak zorundadır. Ekonomiye de siyasete de devlete de sağlığa da sokağa da eve de din hâkim olmak zorundadır ve dini hâkim etmek için mücadele edenler, dini hâkim etmek için yol yürüyenler ancak kurtuluşa ererler. Dini hâkim etmek için yol yürümeyenler, dini sadece kendi nefislerini kurtarmak için yol görenler ne yazık ki kendi nefislerini kurtaramazlar. Kendilerini de kurtaramazlar etrafındakilere de bir ışık veremezler.
O yüzden kıymetli dostlar, mehdi anlayışı ne zaman çıkarsa çıksın ister benim sağlığımda çıksın ister ben öldükten sonra çıksın ister sizin çocuklarınızın sağlığında çıksın, isterse sizin çocuklarınızdan sonra çıksın ne zaman çıkarsa çıksın bütün mehdiyetle alakalı bütün ibareler görülmüştür bütün işaretler görülmüştür. Bakın bütün ibareler görülmüştür diyorum, bütün işaretler görülmüştür bir tek mehdinin çıkması kalmıştır. Ne zaman çıkar ne zaman zuhur eder buna tarih vermek mümkün değildir. Buna tarih verenler hep aldanmıştır. Bunu zaman zaman söylerim bana özelde de sorarlar mail de atarlar whatsapp’tan da soruyorlar işte Abdullah Efendi de şu zaman çıkacak dedi. Dedi, benim üstadım da dedi, gördüğü rüyayı gördüğü hali öyle tevil etti zaman verdi tarih verdi, bakın tarih verdi eyvallah ama onu küçültülmek için söylemiyorum onu insanların gözünde yok saymak için söylemiyorum, bunu bütün herkeste bu tip anlayış olabilir, size tarih verenlerin vermiş olduğu tarihlere bakmayın. Siz anı yaşayın, siz günü yaşayın, siz mehdinin yolundan gidin. Bir velinin yolunu tutuysanız mehdinin yolundan gidiyorsunuz bir velinin yolundan tutmadıysanız mehdinin yolundan gitmiyorsunuz kendi kendinizi aldatmayın. Allah bizi aldananlardan ve aldatanlardan eylemesin.